Baskısı Alınmamış Görüntü Fotoğraf Değildir.

İsmail Haykır — 1999
Fotoğraf, yalnızca ışığın yakalanmasıyla sınırlı değildir;
ışığın maddeyle buluşması, ona bir beden kazandırmasıdır.
Bir görüntü, yalnızca bir niyet taşır — oysa baskı, bu niyetin dünyaya doğuşudur.
Baskısı alınmamış her görüntü, bir rüyaya benzer: var gibi görünür ama dokunulmaz,
görülür ama tam anlamıyla yaşanmaz.
Karanlık oda, bu rüyanın doğduğu yerdir.
Işık, agrandisörün içinden süzülüp kâğıda değdiğinde,
görünmez olan görünür hale gelir.
Işık, maddeyle diyalog kurar; bir yüz, bir an, bir bakış,
zamanın içinde ebediyen sabitlenir.
Fotoğraf, dijital ekranların geçici parıltısında değil,
gümüşün kalıcı izinde hayat bulur.
Çünkü kâğıt, zamanı kucaklar; kimya, anıyı mühürler; su, görüntüyü arındırır.
O an, insan ile ışık arasında kadim bir anlaşma yeniden yazılır.
Bu anlaşmanın adı fotoğraftır.
Baskı almak, yalnızca görmek değildir; tanık olmaktır.
Çünkü yalnızca maddeye aktarılmış bir imge kalıcı olur.
Geriye kalan her şey, yalnızca bir yankıdır —
ekranın soluk ışığında yitip giden bir gölge.
Biz karanlıkta ellerimizle konuşur, ışığın ağırlığını taşırız.
Ve biliriz ki:
“Baskısı alınmamış görüntü, fotoğraf değildir.” — İsmail Haykır, 1999