Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafın Doğuşu ve Gelişimi. 1836-2025 fotoğraf icadının 186 yılı

HAYKIR 2025

Giriş: Batılılaşma Rüzgarı ve Yeni Bir Teknoloji

  1. 19.yüzyılda Sanayi Devrimi, Osmanlı İmparatorluğu’nu politik, kültürel, sanatsal, askeri ve ticari yönlerden derinden etkilemiş ve Batı’ya dönük bir politikanın benimsenmesine zemin hazırlamıştır. Bu dönemde toplumsal beğeniler değişmiş; resim, mimari ve müzik gibi alanlarda geleneksel anlayışın yanı sıra, Osmanlı toplumunun elit zümresini oluşturan entelektüel, bürokrat ve saray çevrelerinde Batı zevki yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu kültürel dönüşüm, fotoğraf gibi yeni teknolojilerin ve sanat formlarının İmparatorluk tarafından süratle kabulünü de kolaylaştırmıştır.
  1. Siyasi Kabul: Saray ve Tasvir-i Hümayun Geleneği

Batılı hükümdarlar arasında bir gelenek haline gelen, kendi portrelerini yaptırarak devlet dairelerine astırma ve hediye etme alışkanlığı, Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez Sultan II. Mahmud döneminde (1808-1839) uygulanmıştır. Bu uygulama, tasvirin siyasi bir meşruiyet ve modernleşme aracı olarak kabul edildiğinin önemli bir göstergesidir.

Tasvir-i Hümayun adı verilen bu gelenek, 1826’daki Yeniçeri Olayı’nın ardından başlamıştır. Sultan’ın askeri üniforma içinde resmedildiği, 6.5×7.5 cm boyutlarındaki bu portreler, kabartma sarı ve pembe güllerin ve üzerlerinde elmas bulunan mavi çiçeklerin çevrelediği bir alanın ortasına yerleştirilmişti. Bu nişanlar, bir zincir ile boyuna takılır veya kopyaları devlet dairelerinin duvarlarına asılırdı.

Sultan II. Mahmud, bu yeniliğe karşı oluşan tutucu tepkileri kırmak amacıyla stratejik adımlar atmıştır. 1832 yılında Şeyhülislam Abdülvahab Efendi’yi huzuruna kabul ederek onu Tasvir-i Hümayun ile ödüllendirmiştir. Bu hamle, en üst düzey dinî otoritenin de padişahın tasvirini onayladığı mesajını vermiştir. Portre geleneğinin kurumsallaşması şu kronolojik adımlarla devam etmiştir:

  • 1835: Harbiye Mektebi’ne Sultan’ın portresi asılmıştır.
  • 1836: Rami ve Selimiye Kışlalarına büyük törenlerle Sultan’ın resimleri yerleştirilmiştir.
  • 1838: Sultan II. Mahmud, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kuvvetlerine karşı savaşan Osmanlı ordusu kumandanı Çerkez Hafız Mehmed Paşa’ya moral vermesi amacıyla kendi resmini göndermiştir.
  1. Teknolojik Duyuru ve İlk Avrupalı Seyyah Fotoğrafçılar

3.1. Fotoğrafın Osmanlı Basınında İlk Yankıları

Fotoğrafın icadının Osmanlı kamuoyuna duyurulması, siyasi kabulden kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir. Bu yeni teknolojinin haberi ilk olarak Takvim-i Vekayi gazetesinin 28 Ekim 1839 (19 Şaban 1255) tarihli 186. sayısında duyuruldu. Bu duyuruyu, Ceride-i Havadis gazetesinin 25 Ağustos 1841 tarihli sayısında Daguerre’in ticari amaçla ürettiği makinesinden bahseden bir yazı takip etmiştir.

3.2. İlk Gezginler ve “ExcursionsDaguerriennes”

Fotoğraf teknolojisinin duyurulmasının hemen ardından, Avrupalı seyyah fotoğrafçılar İmparatorluk topraklarına gelerek çekimler yapmaya başlamıştır. İlk öncüler şunlardır:

  • Gaspard-Pierre-Gustave Joly de Lotbinière: 1839 yılında Türkiye, Atina, Mısır, Filistin ve Suriye’de çekimler yaptı.
  • Horace Vernet: Ressam Horace Vernet, yeğeni Charles Marie Bouton ve DaguerreotypistFrédéric Auguste Antoine Goupil-Fesquet ile birlikte çıktığı fotoğraf gezisi kapsamında 16 Şubat 1840’ta İstanbul’a ulaştı.

Dönemin matbaa ve baskı tekniği, çekilen bu fotoğrafların doğrudan kitaplarda veya gazetelerde yayımlanmasına olanak tanımıyordu. Bu teknik yetersizlik, ressamların devreye girmesiyle aşıldı. Ressamlar, çekilen fotoğrafları ara tonlar vererek yeniden çiziyor ve baskıya uygun hale getiriyordu. Bu yöntemle hazırlanan ve fotoğraftan çizim yoluyla basılan ilk kitap, Paris’te yayımlanan “ExcursionsDaguerriennes: Vues et MonumentsLes Plus Remarquablesdu Globe (1840-1844)” adlı eserdir. Bu kitap, Avrupa ve Ortadoğu’dan çeşitli görüntüleri içermekteydi.

  1. Yerel Stüdyoların Yükselişi ve Fotoğraf Sanatının Kurumsallaşması

Avrupalı seyyahların ardından, İmparatorluk topraklarında kalıcı olarak faaliyet gösteren yerleşik stüdyolar açılmaya başladı. Bu stüdyolar, hem portre çekimlerine hem de şehir ve çevre görüntülerinin belgelenmesine odaklandı. Özellikle İstanbul’un Pera (Beyoğlu) bölgesi, elçiliklere, yabancı tüccarlara ve Levanten nüfusa ev sahipliği yapan kozmopolit yapısıyla bu yeni Batı teknolojisinin gelişmesi için doğal bir pazar ve kültürel ortam sunarak stüdyoların merkezi haline geldi.

4.1. Öncü Stüdyolar

  • Kompa: Fransız asıllı Kompa’nın 1842 yılında Beyoğlu Belvü’de çalıştığı, Ceride-i Havadis gazetesinin 17 Temmuz 1842 tarihli 95. sayısında duyurulmuştur.
  • Carlo Naya: İtalya’dan gelerek Pera’ya yerleşen ilk fotoğrafçılardandır. 1845 yılında Grand’ rue de Péra’da, Rus elçiliğinin karşısında stüdyosunu açmış ve faaliyetlerini 1857 yılına kadar burada sürdürmüştür.
  • Basile (Vasili) Kargopoulo: 1850’de Pera’da stüdyosunu açmıştır. Özellikle İstanbul şehir panoramaları ve belgelemeciliği alanında etkin bir rol oynamıştır. Stüdyosunda, “süslenme heveslisi ayak takımı gençlerin” kıyafet değiştirerek fotoğraf çektirmeleri için geniş bir gardırop bulundurmasıyla da tanınmıştır.

4.2. Sébah&Joaillier

  • Pascal Sébah, 1857’de “El Chark” adıyla kurduğu stüdyosunda, yerel giysileri içindeki Osmanlı tiplerini çektiği fotoğraflarla ün kazanmıştır.
  • Sébah’ın 1886’daki ölümünün ardından oğlu Joannes (Jean) Sébah, 1888’de PolicarpeJoaillier ile ortak olmuş ve stüdyonun adını Sébah&Joaillier olarak değiştirerek babasının mirasını devam ettirmiştir.

4.3. Abdullah Frères: Sarayın “Ressam-ı Hazret-i Şehriyar-i”si

Abdullah Biraderler olarak bilinen Kevork, Viçen ve Hovsep, 1858 yılında Alman kimyager Rabach’ın stüdyosunu devralarak fotoğrafçılığa başladılar. Kısa sürede büyük bir üne kavuştular. Kevork Abdullah, bu hızlı başarıyı “Bir sene sürmeden fotoğrafçılık sanatını zirveye çıkardık” sözleriyle ifade etmiştir.

Abdullah Frères’in kariyerindeki en önemli dönüm noktası 1863 yılında yaşanmıştır. Sultan Abdülaziz, biraderleri İzmit’teki av köşküne davet ederek onlara kendi portresini çektirmiştir. Sonuçtan son derece memnun kalan Sultan, şu tarihi emri vermiştir: “Yüzüm ve asıl görüntüm, Abdullah Biraderler’in çektiği fotoğraftaki gibidir. Emrediyorum, bundan böyle yalnızca onların çektiği fotoğraflarım resmî fotoğraf olarak tanınsın ve böyle kabul edilerek her tarafa dağıtılsın”. Bu başarının ardından Sultan, onları “Ressam-ı Hazret-i Şehriyar-i” (Padişah Hazretlerinin Ressamı) rütbesi ile ödüllendirerek saray fotoğrafçısı olarak atamıştır.

4.4. 1870’ler ve Sonrası Pera Fotoğrafçıları

Pera’daki fotoğrafçılık ekolü 1870’lerden sonra yeni isimlerle daha da zenginleşmiştir:

  • Guillaume Berggren: Aslen İsveçli olan Berggren, bir gemi yolculuğu sırasında geldiği İstanbul’a hayran kalarak buraya yerleşmiş ve 1870’li yılların başında Pera’da bir stüdyo açmıştır. Usta tekniği ve kompozisyon anlayışıyla İstanbul’un en güzel görüntülerini belgeleyen fotoğrafçılardan biri olmuştur.
  • Gülmez Kardeşler: 1870’li yıllarda özellikle portreler ve İstanbul’un kırsal manzaraları üzerine yaptıkları çalışmalarla tanınmışlardır.
  • Nikolai Andreomenos: 1867’de Beyazıt’ta bir stüdyo açmış, daha sonra Pera’da da bir şube açarak faaliyetlerini genişletmiştir. Sultan II. Abdülhamid tarafından verilmiş iki madalyası bulunmaktadır.
  • BogosTarkulyan (Febüs Efendi): 1880’lerin ünlü Pera fotoğrafçılarındandır. “Foto Phébus” adlı stüdyosunun sahibi olan Tarkulyan, zamanla stüdyosunun adıyla anılarak “Febüs Efendi” olarak ünlenmiştir.
  1. Sonuç
  1. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda fotoğraf, Batılılaşma hareketlerinin bir parçası olarak doğmuş ve kısa sürede hem sarayın hem de halkın ilgisini çeken önemli bir teknoloji ve sanat dalı haline gelmiştir. Sultan II. Mahmud’un portre geleneğini başlatarak verdiği siyasi destekle meşruiyet kazanan fotoğrafçılık, Avrupalı seyyahların getirdiği teknik bilgi birikimiyle İmparatorluk topraklarına girmiştir. Nihayetinde, özellikle Pera merkezli olarak kurulan yerel stüdyolar sayesinde kurumsallaşmış ve Abdullah Frères, Pascal Sébah, Guillaume Berggren gibi ustaların elinde özgün bir kimliğe kavuşarak dönemin görsel hafızasını oluşturan güçlü bir meslek dalına dönüşmüştür.
  2. Abdülaziz’in 1867 Avrupa seyahati,

Osmanlı tarihinin hem diplomatik hem de görsel belgelenme açısından en dikkat çekici olaylarından biridir. Bu seyahat, yalnızca bir diplomatik gezi değil; Osmanlı İmparatorluğu’nun modern imajını Avrupa’ya göstermek için planlanmış ilk büyük “fotoğrafik performans” olarak da yorumlanabilir.

Aşağıda bu seyahate ait fotoğrafik belgeleri, estetik özellikleri ve kültürel anlam katmanlarını ayrıntılı biçimde özetledim:

  1. Seyahatin Arka Planı
  • Yıl: 1867
  • Güzergâh: İstanbul → Paris → Londra → Brüksel → Berlin → Viyana
  • Amaç: Avrupa saraylarıyla diplomatik ilişkileri güçlendirmek, Osmanlı modernleşmesini görünür kılmak, imparatorluğun çağdaş yüzünü göstermek.
  1. Abdülaziz, Avrupa’yı ziyaret eden ilk Osmanlı padişahı idi. Bu seyahat, dönemin basınında büyük yankı uyandırdı ve fotoğraf, bu yankının görsel taşıyıcısı oldu.
  2. Fotoğrafik Belgeler ve Belgelenme Süreci
  3. Seyahati Fotoğraflayanlar
  • Osmanlı tarafında: Abdullah Biraderler (Vicen ve Kevork Abdullah) — padişahın resmî fotoğrafçılarıydı.
  • Avrupa’da ise dönemin ünlü fotoğraf stüdyoları (özellikle Paris ve Londra’da) padişahı ağırladı:
    • Nadar (Gaspard-FélixTournachon): Paris’te portre fotoğrafları.
    • Mayall Stüdyosu: Londra’da çekimler.
    • Franck, Disdéri, Alophe gibi fotoğrafçılar da çeşitli törenleri belgelediler.

Bu fotoğrafların büyük kısmı daha sonra albüm haline getirilerek Osmanlı Sarayı’na gönderildi.

  1. Fotoğrafların Türleri

Seyahatten kalan görseller üç ana gruba ayrılır:

  1. a) Resmî Portreler
  • II. Abdülaziz’in Batılı tarzda poz verdiği, tam figürlü veya oturur hâlde portreleri.
  • Genellikle Avrupa’daki stüdyolarda, klasik portre kompozisyonu içinde çekilmiştir: sütun, perde, masa, kitap, kılıç, nişan gibi simgelerle donatılmıştır.
  • Bu görseller, padişahın hem doğulu kimliğini hem de batılı zarafetini aynı kadrajda taşıyan temsillerdir.
  1. b) Ziyaret ve Tören Fotoğrafları
  • Paris Dünya Sergisi (Exposition Universelle, 1867) sırasında çekilen kalabalık sahneler:
    Padişahın sergi alanında gezmesi, Fransız İmparatoru III. Napoléon ve İmparatoriçe Eugénie ile görüşmeleri, onur alayları.
  • Londra ziyaretinde Buckingham Sarayı karşılaması, Windsor Şatosu ziyareti, Thames üzerindeki deniz alayı fotoğrafları.
  • Bu belgeler, Osmanlı’nın uluslararası sahnede görünürlük kazandığı ilk fotoğraflar olarak kabul edilir.
  1. c) Panoramik ve Şehir Fotoğrafları
  • Seyahat edilen kentlerin mimari panoramaları (özellikle Paris, Londra, Viyana) Abdülaziz’in talimatıyla satın alınmış ve İstanbul’a getirilmiştir.
  • Bu fotoğraflar daha sonra Yıldız Sarayı koleksiyonunda yer almış, Osmanlı elitinin Batı şehir estetiğini tanımasını sağlamıştır.

III. Estetik ve İkonografik Özellikler

  • Portrelerde güç ve zarafet dengesi dikkat çeker: padişahın yüzü ciddi ama dingin, duruşu dik, giyiminde Avrupa modasına uygun fraklar, ancak yanında kılıç veya nişanla Osmanlı kimliği korunur.
  • Işık-gölge oyunlarıyla imparatorluk vakarının teatral biçimde yansıtılması hedeflenmiştir.
  • Tören fotoğraflarında kompozisyon genellikle hiyerarşik bir düzene sahiptir: merkezde Abdülaziz, çevresinde Avrupalı devlet adamları, fon olarak mimari simgeler.
  1. Belgelerin Günümüze Ulaşan Arşivleri

Bu seyahate ait fotoğraflar bugün şu arşivlerde bulunur:

  • Yıldız Sarayı Fotoğraf Koleksiyonu (İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi) buradan alınan eserler 2023 yılında Yıldız sarayı kütüphnanesi nakledildi

Abdülaziz’in Avrupa seyahatine ait yaklaşık 80–100 fotoğraf burada korunmaktadır.

  • British MuseumArchives (Londra)

Mayall stüdyosuna ait Abdülaziz portreleri.

  • Bibliothèquenationale de France – DépartementdesEstampes et de la photographie (Paris)

Nadar ve Disdéri stüdyolarında çekilmiş portre kopyaları.

  • Victoria and Albert Museum (Londra)

Paris ve Londra sergilerinden alınmış Osmanlı delegasyonuna ait tören fotoğrafları.

  1. Kültürel ve Sembolik Yorum

Bu seyahat ve fotoğrafik belgeleri:

  • Osmanlı’nın “modern imaj” inşasının ilk görsel evresi olarak değerlendirilebilir.
  • Fotoğraf, burada politik bir dil işlevi görür: Batı’ya, “biz de sizin kadar moderniz” mesajı verilir.
  • Ancak Abdülaziz’in yüz ifadesinde, kıyafetlerde ve duruşta Doğu’nun asaleti korunur — bir tür ikili kimlik estetiği.