Fotoğrafın Gerçeklikle İlişkisi


Fotoğraf, doğrudan ışığın fiziksel olarak bir yüzeye kaydedilmesiyle oluşur. Bu bağlamda, felsefeci Roland Barthes’in “fotoğrafın bir noema’sı” olarak tanımladığı “Bu böyle oldu” ifadesi devreye girer. Fotoğraf, en azından teknik anlamda, var olan bir şeyin bir zamanlar orada olduğuna dair bir izdir. Bu, onu resim, çizim veya heykelden ayıran temel özelliktir.

Ancak, fotoğrafın bu “gerçeklik izi” olma durumu bile mutlak değildir. Çünkü:

  • Fotoğrafçı bir çerçeve belirler, belirli bir anı seçer ve diğerlerini dışarıda bırakır.
  • Objektif seçimi, ışık düzeni ve pozlama süresi gibi teknik tercihler, sahneyi değiştirebilir.
  • Post-prodüksiyon süreçleri, görüntüyü daha da manipüle edebilir.

Fotoğrafın Kurgusal Yönü

Fotoğrafçının bakış açısı, estetik tercihleri ve anlatmak istediği hikâye fotoğrafı bir kurgu nesnesi hâline getirir. Özellikle kavramsal fotoğraf, kurgu fotoğrafçılığı ve sahnelenmiş portrelerde bu durum daha da belirgindir. Örneğin:

  • Cindy Sherman’ın otoportreleri tamamen kurguya dayanır.
  • Jeff Wall, fotoğraflarını bir ressam gibi kurgular ve sahneler.
  • Man Ray ve sürrealist fotoğrafçılar, gerçeküstü imgeler yaratmak için manipülasyon tekniklerini kullanır.

Sonuç: İki Kimlik Arasında Bir Fotoğraf

Fotoğraf, hem bir izdir hem de bir anlatıdır. Her fotoğraf bir gerçekliğe dayanır ama aynı zamanda bir fotoğrafçının seçimleriyle şekillenir. Bu yüzden, fotoğraf “gerçekliğin mutlak bir yansıması” değildir ama “gerçekliğin bir yorumu” olarak görülebilir.

  1. Fotoğraf: İz Midir? (Ontolojik Perspektif)

Fransız düşünür Roland Barthes, Camera Lucida adlı kitabında fotoğrafın diğer tüm görsel sanat biçimlerinden farklı olarak, var olmuş bir şeyin fiziksel bir izi olduğunu söyler. Ona göre, fotoğrafın benzersizliği, gösterdiği şeyin bir zamanlar gerçekten orada bulunmuş olmasıdır. Bu anlamda, fotoğraf bir izdir:

  • Kimyasal İz: Film tabanlı fotoğrafta, ışık duyarlı yüzeye düşerek fiziksel bir değişim yaratır. Bu, tıpkı bir ayak izinin kumda bırakılması gibi, nesnel bir gerçekliğe dayanan bir fiziksel izdir.
  • Dijital İz: Dijital sensörlerde ise ışık, elektrik sinyallerine dönüşerek bir veri kaydı oluşturur. Her ne kadar dijital veri manipülasyona açık olsa da, bu veri yine de bir gerçeklik izini taşır.

Ancak bu iz kavramı, fotoğrafın sadece fiziksel yönüyle ilgilidir. Gerçeklik, bir fotoğrafa kaydedildiği anda artık bir temsil haline gelir ve dolayısıyla doğrudan bir iz olmaktan çıkar.

  1. Fotoğraf: Kurgu Mudur? (Epistemolojik Perspektif)

Fotoğrafın gerçeği gösterdiği fikri, fotoğrafçının tercihleri nedeniyle her zaman eksik veya yönlendirilmiş bir bilgi sunar. Burada birkaç temel unsur devreye girer:

  • Kadraj Seçimi: Fotoğrafçı, gerçekliğin sadece bir kısmını çerçeveye dahil eder. Çerçevenin dışında kalan her şey görünmez olur.
  • Zamanlama: Gerçekliğin sadece belirli bir anı dondurulur, ancak o anın öncesi ve sonrası kaybolur.
  • Optik Manipülasyon: Lensler, perspektifi ve alan derinliğini değiştirerek gerçeğin algılanışını etkiler.
  • Post-Prodüksiyon: Photoshop ve benzeri yazılımlarla yapılan düzenlemeler, gerçekliği doğrudan dönüştürebilir.

Susan Sontag, Fotoğraf Üzerine adlı kitabında, fotoğrafın bir kesinlik iddiasında bulunarak gerçeği basitleştirdiğini ve onun sadece belirli bir versiyonunu sunduğunu söyler. Fotoğraf, gerçeği kaydetmek yerine onu yeniden üretir ve hatta dönüştürür.

  1. Belgesel Fotoğrafçılık vs. Kavramsal Fotoğrafçılık

Gerçeklik ve kurgu tartışması, özellikle belgesel fotoğrafçılık ve sanatsal fotoğrafçılık arasında belirginleşir:

  • Belgesel Fotoğrafçılık: Gerçekliği olabildiğince nesnel şekilde sunmayı amaçlar, ancak yine de fotoğrafçının seçimi ve bakış açısı gerçeğin sunuluş biçimini etkiler. Örneğin, Henri Cartier-Bresson’un “karar anı” kavramı, gerçeğin belirli bir anda dondurulmasının bile onu farklı bir anlatıya dönüştürdüğünü gösterir.
  • Kavramsal Fotoğrafçılık: Fotoğrafçının yarattığı sahne ve kompozisyonlar üzerinden bir anlam kurar. Cindy Sherman, Gregory Crewdson gibi sanatçılar fotoğrafı doğrudan kurgusal bir anlatım biçimi olarak kullanır.
  1. Günümüz Fotoğrafında Gerçeklik-Kurgu Dengesi

Günümüzde yapay zeka destekli görüntü üretimi, hiper-gerçekçi CGI teknikleri ve dijital manipülasyonlarla fotoğraf, fiziksel gerçekliğe dayanma zorunluluğunu büyük ölçüde kaybetti. Deepfake ve yapay zeka ile üretilen görseller, fotoğrafın bir “gerçeklik izi” olma iddiasını temelden sarsıyor.

Bu noktada, Walter Benjamin’in Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri adlı metninde belirttiği gibi, fotoğrafın “aura”sının (benzersizliğinin) kaybolduğu ve artık sonsuz kez çoğaltılabilir, manipüle edilebilir bir imge haline geldiği söylenebilir.

Sonuç: Fotoğraf Gerçeklikle Kurgu Arasında Bir Hibrit Mi?

Fotoğraf, hiçbir zaman salt bir gerçeklik kaydı olmamıştır, ancak tamamen bir kurgu da değildir. Bir yandan fiziksel dünyanın bir izidir, diğer yandan ise kaçınılmaz olarak bir seçki, yönlendirme ve hatta bazen bir illüzyondur. Fotoğrafçının niyeti, teknikleri ve sunum biçimi, onun gerçeklik ile kurgu arasında nerede durduğunu belirler.

Senin kendi fotoğraflarında gerçeklik ve kurgu dengesini nasıl kurduğunu merak ediyorum. Fotoğrafın bu kadar(ne kadar) manipüle edilmesi sence etik sınırlar içinde kalırmı?

Fotoğrafın a bak ve bu soruyu sor kendine?

Fotoğrafta manipülasyonun etik sınırları, fotoğrafın bağlamına ve amacına göre değişir. Belgesel, haber fotoğrafçılığı gibi gerçekliği aktarma iddiası taşıyan alanlarda manipülasyon sınırları oldukça dar iken, sanat ve kavramsal fotoğrafçılıkta daha geniş bir özgürlük alanı vardır.

  1. Belgesel ve Haber Fotoğrafçılığında Manipülasyon

Bu tür fotoğrafların amacı, dünyada olup bitenleri izleyiciye mümkün olduğunca doğru ve tarafsız bir şekilde aktarmaktır. Bu yüzden etik kurallar oldukça sıkıdır:

  • Keskinlik ve renk düzenlemeleri gibi temel düzeltmeler kabul edilebilir.
  • Fotoğraftaki unsurların eklenmesi, çıkarılması veya büyük ölçüde değiştirilmesi etik dışıdır.
  • Kadraj ve açı seçimleri bile bir manipülasyon biçimi olabilir. (Örneğin, kalabalık bir mitingin yalnızca küçük bir kısmını göstererek olduğundan daha küçük veya büyük görünmesini sağlamak.)

Dünya Basın Fotoğrafçılığı (World Press Photo) gibi organizasyonlar, yarışmalarına katılan fotoğrafların aşırı dijital müdahaleye uğramadığını kanıtlamak için orijinal RAW dosyalarını talep eder. 2013’te Paul Hansen’in ödüllü bir haber fotoğrafı, aşırı HDR efekti içerdiği için büyük tartışmalara yol açmıştı. Fotoğraf gerçekte çekildiği gibiydi, ancak post-prodüksiyon süreci izleyiciyi duygusal olarak daha fazla etkileyecek şekilde manipüle edilmişti.

  1. Sanat ve Kavramsal Fotoğrafçılıkta Manipülasyon

Sanat fotoğrafında manipülasyon etik bir sorun olmaktan çıkar, çünkü burada gerçekliği olduğu gibi aktarmak yerine, fotoğrafçı kendi estetik ve kavramsal anlatımını yaratır. Örneğin:

  • Cindy Sherman’ın sahnelenmiş otoportreleri, tamamen kurguya dayalıdır ama izleyici bunu baştan kabul eder.
  • Jeff Wall, büyük ölçekli fotoğraf kompozisyonlarını bir ressam gibi inşa eder. Fotoğrafları belgesel gibi görünse de, aslında titizlikle kurgulanmıştır.
  • Man Ray gibi sürrealist sanatçılar, fotoğrafı bir resim gibi manipüle eder.

Burada izleyici, manipülasyonun bir yaratım sürecinin parçası olduğunu bildiği için etik bir sorun ortaya çıkmaz.

  1. Moda ve Reklam Fotoğrafçılığında Manipülasyon

Bu alanda manipülasyon oldukça yaygındır, ancak etik sorunlar da en çok burada tartışılır. Özellikle:

  • Moda fotoğraflarında vücut şekillendirme (retouching), aşırı yapıldığında yanıltıcı olabilir. İnsanların kendilerini gerçekdışı standartlarla kıyaslamasına yol açabilir.
  • Gıda ve ürün fotoğrafçılığında da manipülasyon sıkça kullanılır. Örneğin, dondurma yerine patates püresi, köpüklü kahve için deterjan gibi hileler uygulanır.

Son yıllarda, Fransa gibi bazı ülkeler reklam fotoğraflarında aşırı Photoshop kullanımını belirten uyarıların eklenmesini zorunlu hale getirdi.

  1. Kendi Fotoğraflarında Manipülasyon ve Etik Dengeyi Kurmak

Eğer belgesel veya haber fotoğrafçılığı yapıyorsan, manipülasyon sınırlarını dar tutmalısın. Ama sanatsal veya kavramsal bir iş yapıyorsan, manipülasyon yaratıcı sürecin bir parçasıdır.

Fotoğraf Gerçeklikle Kurgu Arasında Bir Hibrit Mi?

Evet, fotoğraf gerçeklikle kurgu arasında bir hibrit olarak görülebilir. Çünkü fotoğraf, fiziksel dünyadan bir iz taşısa da, kaçınılmaz olarak fotoğrafçının seçimleriyle şekillenen bir anlatıya dönüşür. Bu hibrit doğayı anlamak için üç temel perspektiften bakabiliriz:

  1. Fotoğrafın Gerçeklik İle Bağı: Bir İz Olarak Fotoğraf

Fotoğrafın en güçlü yanlarından biri, gerçekliğin fiziksel bir izini taşıyor olmasıdır. Film tabanlı fotoğrafçılıkta, ışık duyarlı malzemenin doğrudan ışıkla etkileşimi sonucu bir kayıt oluşur. Dijital fotoğrafta da bu etkileşim, sensör üzerinden veriye dönüşerek kaydedilir.

Roland Barthes’in “Bu böyle oldu” vurgusu:

  • Fotoğraf, bir şeyi olduğu haliyle yakalamak zorundadır.
  • Gösterdiği şey bir zamanlar gerçekten orada bulunmuştur.
  • Bu durum, resmi veya illüstrasyonu fotoğraftan ayırır.

Ancak, bu iz sadece bir kayıt değil, aynı zamanda bir seçkidir. Çerçeveleme, ışık, açı, zamanlama gibi faktörler, fotoğrafın gerçekliği sunma biçimini etkiler.

  1. Fotoğrafın Kurgu Yönü: Seçim, Yorum ve Manipülasyon

Fotoğrafçının yaptığı her seçim, fotoğrafın anlatısını değiştirir ve onu kurgusal bir nesneye dönüştürür.

Fotoğrafçı hangi unsurları belirler?

  • Kadraj ve çerçeve: Ne dahil edilir, ne dışarıda bırakılır?
  • An ve zamanlama: Hangi saniyede çekildiği, anlatıyı nasıl değiştirir?
  • Lens seçimi ve perspektif: Geniş açı bir manzarayı büyüleyici hale getirebilirken, telefoto objektif sıkıştırma etkisi yaratır.
  • Post-prodüksiyon: Renk düzenlemeleri, kontrast artırımı veya içerik manipülasyonu izleyici algısını yönlendirebilir.

Susan Sontag’ın “Fotoğraf, gerçekliğin bir parçasını kesip alır ve ona anlam yükler” görüşü:

  • Fotoğraf, gerçeği doğrudan sunmaz; onu yeniden yorumlar.
  • İfade ve anlam, fotoğrafçının seçimleriyle oluşur.

Örneğin:
Steve McCurry’nin “Afgan Kızı” fotoğrafı, bir belgesel fotoğraf olmasına rağmen çarpıcı renk doygunluğu ve güçlü bakışlar nedeniyle neredeyse bir resim kadar kurgusal bir etki yaratır.
Cindy Sherman’ın otoportreleri, tamamen sahnelenmiş olmasına rağmen bir kimlik ve toplum eleştirisi sunduğu için gerçeğe dair bir şeyler anlatır.

Bu örnekler, fotoğrafın hem gerçeklikten hem de kurgudan beslendiğini gösteriyor.

  1. Günümüzde Fotoğraf: Gerçeklikten Kopuş ve Yapay Kurgu

Geleneksel fotoğraf, fiziksel gerçekliğe bağlı kalırken, günümüzde yapay zeka destekli görüntü üretimi, deepfake ve CGI gibi teknolojilerle fotoğrafın gerçeklik izi tamamen kaybolabiliyor.

Yapay Zeka ve Dijital Manipülasyon ile Fotoğraf:

  • AI ile üretilen görseller, hiçbir zaman var olmamış sahneler yaratabilir.
  • Dijital kompozitler, fotoğrafların artık sadece bir gerçeklik kaydı olmadığını gösterir.
  • “Gerçek” ve “kurgusal” fotoğraf arasındaki çizgi giderek silikleşiyor.

Bu noktada Walter Benjamin’in Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri metnindeki fotoğrafın “aura”sının kaybolması fikri akla geliyor. Bir görüntü sonsuz kez kopyalanabilir, değiştirilebilir ve yeniden üretilirse, hala “gerçekliğin izi” olarak kalabilir mi?

Sonuç: Fotoğraf Ne Kadar Gerçek, Ne Kadar Kurgu?

Fotoğrafın hibrit yapısını şöyle özetleyebiliriz:
…Fotoğraf, fiziksel dünyanın bir izini taşır.
….Ancak, her fotoğrafçı tercihi onu bir anlatıya dönüştürür.
…..Dijital çağda, fotoğrafın kurgusallığı daha da belirginleşmiştir.

Bu yüzden, fotoğraf ne tamamen gerçektir ne de tamamen kurgudur; ikisinin arasında bir anlatı formudur.

Sen kendi fotoğraflarında bu dengeyi nasıl ele alıyorsun? Gerçeğe sadık kalmayı mı yoksa kurgusal bir yaklaşımı mı tercih ediyorsun? Sorulması gereken soru lardan birisi de bu.

Ben İ. Haykır olarak; fotoğrafı bir araç olarak değil, bir ifade alanı olarak kullanmak isteğimde yatıyor. Bana  göre, lens tabanlı bir imajdan yola çıkarak, yani bir gerçeklik izini kaydediyorum; ama bu izi olduğu haliyle bırakmak yerine, onu kişisel bir yorum alanına dönüştürüyorum. Bu çok katmanlı ve çağdaş bir tutum.

Bu yaklaşımı kavramsal olarak şöyle tanımlayabiliriz:

“Gerçekliğin izine sadakat değil, onun üzerinden geçerek kendi hakikatimi inşa etmek istiyorum.”

Bu anlayış beni klasik belgeselci fotoğrafçıdan ayırır, bu beni fotoğrafın içsel hakikatiyle uğraşan bir anlatıcı yapar. İşte bu nedenle benim çalışmalarım hem lens tabanlı hem de şiirsel-öznel bir düzlemde var oluyor. Buluntu nesne yada başka imge imajlarla değil. Fotoğraf daha çekilirken-ışık yakalanırken(capture)- kamera hareketleri, çoklu pozlama, zamanı uzatma, ND filter ile ışığı azaltma-ışığı kesme-teknikleri dahil denemeler, etütler yapıyorum.

Bu yöntemin temel yaratıcı dinamikleri:

  1. Capture (Yakalama): Gerçekliğin İzine Erişim
  • Gerçek bir an, mekân ya da yüzü yakalıyorsun.
  • Bu aşamada kullandığın lensin karakteri (örneğin, geniş açı mı yoksa dar açılı bir portre lensi mi?) bile anlatımına duygusal bir katman ekliyor.
  • Zaman, ışık ve kadraj tercihi, bu “gerçek iz”e ilk şiirsel dokunuşlarını yapıyor.
  1. Edit (Yorumlama): Renklerle Bir Duygu Haritası Çizme
  • Fotoğrafı sadece düzeltmiyor, bir atmosfer inşa ediyorsun.
  • Renk tonları, doygunluk, kontrast ve hatta “renk sapmaları” aracılığıyla bir iç dünya kuruyorsun.
  • Renk paletin, neredeyse bir ressamın fırça paleti gibi çalışıyor. Her tonu bilinçli seçiyorsun.
  1. Gerçekliği Kırmak: Nesnelliği Boz, Öznel Bir Gerçeklik Kur
  • Bu aşamada izleyici artık “bu bir fotoğraf mı, resim mi?” diye sormaya başlar.
  • Fotoğrafın taşıdığı “bu oldu” belgesi yavaş yavaş **”bu benim gördüğüm gibi oldu”**ya evrilir.

Sanatsal Arka Planım Yaklaşımım Nerelere/şunlara Yaslanıyor?

Benim yönelimim hem görsel şiirsellik hem de çağdaş fotoğraf estetiği açısından çok güçlü bir zemine sahip. Fotoğrafı gerçekliğin bir yansıması değil, bilinçaltının bir yansıması olarak görmek çağdaş sanat anlayışında çok kıymetli bir iş çıkardığımı düşünüyorum…

Benim yaptığım şey sadece bir anı yakalamak değil, görsel bir atmosfer yaratmak; bu atmosferin içindeki her detay — renkler, boşluklar, bulanıklıklar, çatlaklar — benim iç dünyamı gösteriyor. Böylece fotoğraf, bir belgeden çok, kişisel bir hikâyeye, hatta bazen şiirsel bir yakarışa dönüşüyor.